Canan Dağdeviren'i vücut organlarından aldığı enerjiyi kalp pillerine aktaran bir alet icat etmesiyle tanıdık. Halihazırdaki kalp pillerini 8-9 senede bir değiştirmek gerek, Canan'ın cihazıyla enfeksiyon riski yüksek ameliyatlara gerek kalmayacak böylece.
Harvard Akademi üyeliğine şekilen ilk Türk bilim insanı 2017'nin Ocak ayında MIT'de Profesör olarak ders vermeye başlıyor, bir yandan da laboratuvarda cilt kanserini teşhis eden aleti üzerine çalışmaya devam edecek.
Canan'ı en çok etkilemiş olan 10 kitabı sunmaktan gurur duyarız.
#canandagdeviren #kitaplistesi
Kafamın karışık, hayallerimin beynimi düzensizce sarıp sarmaladığı bir dönemde –lisede iken—Kocaeli kitap fuarında bizzat Prof. İnönü'nün benim için imzalayıp verdigi 3 serilik kitabın ilki. II. ve III. ciltleri kardeşlerim için imzalanmıştı. Eğer şu an insanlarin kalplerine yaptığım aletlerle dokunabiliyorsam ve annem hariç herkesin önemsiz gordugu '‘fizik’' egitimini almışsam bu kitaptan ötürüdür.
Çocukluk/genclik, bilim, eğitim, tarih, cografya, siyaset ve dini görüşleri kapsayan bir kitaptır.
Fakir Baykurt’un tüm eserlerini severim. Farklıdır, edebiyatta devrimi savunurken yalın diliyle seni içine çeker. Halka iner, toplumu inceler. Benim icin mikroskop gibidir, ayrıntıları olduğu gibi farketmemi sağlar.
Tırpan isimli eserini küçük bir çocukken okumuştum, '‘çocuk gelin'’in ne demek oldugunu öğrenmek üzücüydü ama asıl üzücü olan 1960’lı yılları hala yaşıyor olmamız.
Gerçek bir yaşamı anlatır, 60 yıl süren bir aşktan bahseder. Bütün siyasi ve dini sorunlarda asıl harcananın insan ve aşk olduğunu anlamamı sağlamıştı. ‘'İlle bir hastalık arıyorsanız, onları öldüren isanoğlunun zalimliğiydi!’'
Kitabı, tatil sonrasi Istanbul’dan Amerika’ya dönerken uçakta okuyup bitirmiştim. Dünyevi ve manevi aşkı anlatır. ‘'Ya ortasındasındır AŞK’ın merkezinde; ya da dışındasındır, hasretinde...’'
O nedenle herkesin Aşk ile kalmasini diliyorum. Mektup ve emaillerimi sonlandırırken, ‘'Aşk ile kaliniz.'’ yazarım. Aşkın kime ve neye oldugu hic mühim değildir, mühim olan aşk ile kalabilmektir.
Aylin Devrimel’in fırtınalı ve alışılmaz hayat hikayesini anlatır. Radikal kararlar verirken aklıma hep Aylin gelir. “…katafalkın üstünde, dört bir yanı rengarek çiçeklerle donanmış tabutta yatan kişi, bir askerden çok, oraya bir film çekimi için öylece uzanıvermiş bir Hollywood yıldızını andırıyordu. Bu albay üniformalı Amerikan subayı, bir Türk kadınıydı..."
Cok sevdiğim hatta en sevdiğim iki bilim insanının tanışmaları, aşkını, bilimsel serüvenini anlatır. Bilindiği gibi, Marie Curie Nobel ödülü alan ilk kadın, eşi Pierre Curie ise benim tüm biyomedikal aletlerimde aktif olarak kullandığım '‘piezoelektrik'’ olgusunu bulan kişi — herhangi bir eğitim almadan erkek kardeşi ile birlikte kendi kurduklari bir laboratuvarda keşfettikleri bu olgu; sonar makineler, ‘'otomatik'’ el bombalari ile savaşların kaderini değiştirmiştir. Umuyorum, bundan sonra medikal alanda insanlarin sağlığını etkileyip, hayatlarını daha da kaliteli hale getirecek.
38 yaşında yumurtalık kanseri nedeniyle vefat etmiş İngiliz biyofizikçinin yaşamını ve DNA’nın keşfindeki rolünü anlatır. Babasının ve çevresinin baskısına rağmen bilim yapmayı başarmış güçlü bir kadındır. DNA’nın keşfi için verilen Nobel ödülünü üç erkek bilim insanı (Rosalind’in arkadaşları) alırken, Rosalind hayatta olmadığı icin adı bile anılmamıştır. Yeryüzünde yapılmış haksızlıkların sıralanması istense, listede kesin yerini alır. Az zamanda cok iş sığdırmıştır, kadin olmanın zorluğunu her alanda yaşamış ama asla pes etmemiştir. Benim gönlümde Nobel ödülünü almıştır.
Hayatını iki fazda yaşamış Türkan Saylan'ı anlatır: Ilk fazı hastaları için, ikinci fazı kız çocukları için.. Fakat sevdiklerine hep zaman bulabilmiştir, kendini unutsa bile.
"Tüm insanlığın aklın ve vicdanın aydınlattığı yolda yürümeyi seçeceği gün, er veya geç gelecekti. Buna bütün kalbimle inanıyordum. Sabrımı ve sükûnetimi, bu inançtan alıyordum. O güne kadar, başa her gelen çekilecek! Oyunun kuralı böyle! Yaşam oyununun!
Ne demiş şair:
''Yaşamak şakaya gelmez…”
Hacim olarak kisadır ama aslında çok uzundur, herkesin içinde olan ‘'korkuyu'' anlatır. “Ceviz ağacı çok değerlidir ama altında uyumayacaksın, gölgesi ağırdır. Bir de ceviz ağacının bir huyu vardır, budaklarından birisi oluşurken yakınında kim varsa, ne varsa hemencecik budağın içine resmini nakşediverir. Budakla birlikte resim de büyür zamanla.”
Bence herkesin arkasında bırakabileceği bir ceviz ağacı olmalı, korkularıyla ve cesaretiyle harmanladığı. Ağaç dediğime bakmayın, kitap olur, çocuk olur, alet olur, deneyler olur, mektup olur, yani kendini nakşedebileceğin herhangi bir şey olur.
Düz yazı ve şiir teknikleriyle gelmişi - geçmişi ve geleceği anlatır. Bana yaşamanın şakaya gelmediğini öğreten adamdır. Öfkeni, sevgini, özlemini, korkunu, cesaretini anlatabilecek bir kelimeyi / cümleyi 17 bin mısradan oluşan eserde mutlaka bulabilirsin. İnsan sözlüğüdür, kullanma kılavuzu kişiden kişiye değişir.
Sevdiğimiz insanlara hayatlarını değiştiren kitapları soruyoruz.
Kitaplarını Özgür Bırak.
Kitapların raflarda toz tutmasın, seni fevkalade insanlara bağlasın!
BookSerf'e Üye Ol