James Vella'yı ilk Ankara'ya gittiğimizde Atay, Alper ve Onur'dan duyduk. Kurucuları oldukları yayınevi Wounded Wolf Press'den bir kısa hikaye kitabını çıkarmışlardı, BookSerf etkinliği yaptığımız barın loş ışığında bile cümleler ilgini yakalıyordu.
Aynı zamanda müzisyen olduğunu öğrenince oh mis dedik, listeler ekibine yeni katılan Cem Pekdoğru ondan en etkilendiği 10 kitabın listesini alınca iyice sevindik.
Aşk Günlerinde Kolera veya Yüzyıllık Yalnızlık’a göre daha önemsiz görülüyor olabilir, fakat bu eseri kişisel olarak daha anlamlı buluyorum. Garcia’yı çok genç yaşlarda okudum sanırım. Yazarlıkla ilgilenmek istediğimi henüz keşfetmeden önce Marquez ile tanışmıştım. Sonunda Labirentindeki General ile karşılaştığımda ise ilk kitabım Devourings’in ortasındaydım ve benim için bir düşsel kurmaca dersi gibiydi. Kendi tutkularımı ve meziyetlerimi görmek istediğim yer için çok yüksek bir çıta.
Bir romanın nasıl olması gerektiğine yönelik algıyla oynayan, yalıtılmış tasvir bölümlerinin birbiri ardına dizilmesiyle neredeyse tek bir diyaloğa yer vermeksizin yazılmış bir roman. Görünmez Kentler’in bölümleri genellikle hikayelenen kentler kadar ayrıksı durur ve okuduklarımızın dışında yüz hikaye daha vardır. Boşlukları tamamlamaya teşvik ediliriz, bizden kentleri doldurmamız beklenir. James Joyce’un Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi romanındaki Stephen Dedalus’ın önerdiği gibi “yokluk, varlığın en yüksek biçimidir.” Calvino’nun nesrindeki gibi yoğun bir anlatımsal ve görsel çatı, okuyucunun hayal gücünü şirazesinden çıkarma kudretine sahiptir.
Şiiri nakşederek bir romana dönüştürme çalışması. Dalgalar daha önce okuduğum hiçbir şeye benzemiyordu. Bu kitaba haftalarımı verdim, hemen her satırı birden çok kez okudum ve zarafeti, eşsizliği ve şiirselliği karşısında tekrar tekrar hayrete düştüm. Okumuş olduğum için minnet duyduğum kitaplardandı, gözlerim en küçük deha parçacıklarına kadar açılmış gibiydi. Zihnin derinliklerini taklit eden bir şekilde yazılmıştı – ışıltılı ve yoğun, anlatım ve uyartıyı sinestetik bir simbiyoz içinde birleştiren bir metin. Woolf’a göre karakterler münferit sesler olarak değil, bilincin farklı yüzeyleri olarak görülmeliydiler.
İstemeyerek de olsa, bu listenin bir aynası. Listeyi (tamamen hafızamdan) tamamladıktan sonra fark ettim ki seçimlerim 10/11 oranında erkekti. Şu sıralar bir Chimamanda Ngozi Adichie okuyorum ama henüz bitirmediğim bir kitabı ekleyip de hile yapamazdım. Hemingway’in öykülerinin derlemesi de üzerimde Marquez’inki gibi bir etkiye sahipti; bir yaratıcı yazarlık dersi. Öyküler içindeki her bir cümle, içinde bulunduğu öyküyü belli bir tutumluluk ve amaç içerisinde tahrik ediyor. Kadınsız Erkekler’de boşa sarf edilmiş bir sözcük ya da sıçrama yok, sadece duruluk ve kesinlik ve inanılmaz detaycı bir gözün harika bir öykü anlatımı var.
Ficciones’i bitirdiğim gibi kitabı meydana getiren her bir öyküyü ikinci kez okumaya başladım. Bu kadar güçlü bir şey okumamıştım. Her zaman yazma sürecinin (en az) üç parça halinde ele alınması gerektiğini söylerim. Birincisi; insanı anlatmaya teşvik eden ve merak uyandıran bir hikayeye ihtiyaç vardır. İkincisi; hikayenin dili, duysal değerini karşılayacak düzeyde cezbedici ve çağrıştırıcı olmalıdır. Üçüncüsü ise diğerleri kadar somut değildir, kitabın evreniyle aşkın bir kenetlenme hissi kurulmalıdır. Bu üçüncü parça, Ezra Pound’un kitap için yaptığı “elde tutulan bir ışık topu” tanımının karşılığıdır. Bana göre, Borges bu üçüncü parçanın mutlak efendisidir. Tüm o vahşi ve esrarengiz evrenini dahi bütün ve kesin bir gerçek olarak icra eder.
Bu kitabın elimdeki kopyasını Brighton’daki yerel pazarımızda edinmiştim. Önce kapak beni kendine çekmişti ve satıcının gerçekten iyi bir koleksiyonu vardı. O tezgahtan bir Miles Davis otobiyografisi satın almıştım ve diğer elimde de bir Salman Rushdie tutuyordum. Bu sırada satıcı elindeki Theroux’nun bugüne kadar yazılmış en iyi roman olduğunu ve herkese tavsiye ettiğini söyledi. Satın almak üzere olduğun Rushdie’den bile iyi, dedi. Tavsiyesini dikkate aldığım için çok mutluyum.
Borges hakkındaki paragrafıma yeniden başvurmalıyım. Kurmacada hikaye kendini anlattırma arzusu taşımalıdır, ya da yazarı vasıtasıyla kendini anlatma arzusu. Alıklar Birliği, Mükemmel Bir Hikaye. Tesadüfi karşılaşmalar, badireler ve matrak sakarlıklarla örülmüş bu büyüleyici masal, 20. Yüzyıl Kuzey Amerika Edebiyatı’nda hak ettiği gibi kutsanmıştır. Aynı zamanda, tıpkı Woody Allen filmleri ya da The Simpsons gibi, komedinin üst kültürdeki yerinin halen çok mühim olduğunu bizlere nazikçe hatırlatır.
Bu kitabı oldukça yakın bir zamanda bitirdim, oysa Bowles’un öyküleri beni yıllar önce çarpmıştı. Esirgeyen Gökyüzü’nü halen üzerinde çalıştığım romanım için oluşturduğum okuma listesine dahil etmiştim. Bowles diğer yazarların yapmakta zorlandığı gözlenen bir şeyi yapabiliyor: gaddarlıkla güzelliği hiç zorlanmadan birleştirebiliyor. Yarattığı hikayeler kendinizi sakınmak isteyeceğiniz bir ürkünçlük ile kendinizi kaptırmak isteyeceğiniz bir zarafeti aynı anda ihtiva ediyor. Karakterleriyse bitmek tükenmek bilmez kıyım ve acılarla boğuşuyorlar. Bunlar kesinlikle sempatiye rastlayacağınız karakterler değiller; düşman arazilere yerleşmiş, şeytanca bir kurnazlık ve derinlik taşıyan yaratıklar.
Murakami okumaya gençlik yıllarımda, gruptan arkadaşım Oliver Newton’ın tavsiyesi üzerine, başlamıştım. Okul sonraları kendimi bir romana teslim etmenin, onun renkli ve acılı evreninde kaybolmanın yarattığı heyecan dalgasını deneyimlediğimde artık çocukluk geride kalmıştı. Gitarımla Nirvana şarkılarını çalışmakla, muhtelif alkol çeşitlerini denemekle ve kızlarla ilgilendiğim günler bitmişti. Beni bu yeni yörüngeye sokan, kitapları ve dünyayı görme biçimimi topyekun değiştiren kitap, Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu olmuştu.
Bu kitaptan –ne bir roman ne de bir otobiyografi sayılabilir, ikisinin arasında bir form ve bir “yazar” tarafından da yazılmamış– çıkardığım ders şu ki, iyi bir kurmaca her yerden çıkabilir. Mingus kendi kişisel tarihini ve anılarını ilgi çekici bir hikaye oluşturmak adına eğip büküyor ve gerçeğin önüne set çekmesine izin vermiyor. İlk kitabımı denizde geçen bir öyküdeki bilgi yanlışlarını düzeltmeye yardım etmesi için donanmadaki bir arkadaşıma gönderdim. O kadar çok yanlış var ki nereden başlayacağımı bilemiyorum, demişti. Mingus’ın kitabını okuduktan sonra bunun önemli olmadığını fark ettim. Kurmacanın efendisi yalnızca ve yalnızca kendisidir.
Sevdiğimiz insanlara hayatlarını değiştiren kitapları soruyoruz.
Kitaplarını Özgür Bırak.
Kitapların raflarda toz tutmasın, seni fevkalade insanlara bağlasın!
BookSerf'e Üye Ol